Genetik Modifiye Organizmaların Taşıdıkları Riskler

0
803

ÜLKEMİZDE DURUM

Ülkemizde biyoteknoloji çalışmaları Üniversiteler ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne bağlı Araştırma Enstitülerinde yapılmaktadır. Mevcut çalışmalar, herhangi bir üründe transgenik ürün elde edilebilecek düzeye gelmemekle birlikte, çalışmaların büyük bir çoğunluğu teşhis ve karakterizasyon ağırlıklı olarak yapılmaktadır.

Tarım sektörü açısından bakılırsa, halen söz konusu ürünlerin Türkiye’ye ithaline izin verilmeyen Ülkemizde, üretimi yapılan herhangi bir transgenik ürün bulunmamakla birlikte, hazırlanan mevzuat kapsamında transgenik bitkiler 1998 yılından itibaren Alan Denemelerine alınmaya başlamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından pamuk, mısır ve patates için alan denemelerinin Tarımsal Araştırma Enstitülerinde yapılmasına izin verilmiştir.

Bu ürünlerin ülkemizde üretilebilmesi için mevzuatta belirtilen tüm testleri geçmesi gerekmektedir. Bu testler verim yönünden üstünlük, aktarıldığı belirtilen özelliğin ortaya çıkması, flora ve faunaya etkisi ve gıda eşdeğerliliğinin tespiti için gerekli analizlerdir. Hayvancılık konusunda ise herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.

Ülkemizde transgenik bitkiler ile ilgili mevzuat çalışmaları Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülmektedir. “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat” 14.5.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak, bu talimat kapsamında uygulamada ortaya bazı aksaklıklar ortaya çıkmış, bunun yanında tescil ile ilgili düzenlemelerin de yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Her iki konunun da “Bitki Çeşitlerinin Tescil Edilmesine İlişkin Yönetmelik” kapsamına alınması çalışmaları devam etmektedir.

Modern biyoteknolojide yaşanan gelişmelerin dikkate alınması ile DPT tarafından VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları kapsamında “Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Komisyonu” kurulmuş olup, komisyonun hazırladığı rapor DPT’ye sunulmuştur. Komisyon raporunda getirilen temel öneriler VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planına alınmıştır.

RİSK ANALİZİ VE BİYOGÜVENLİK

Transgenik ürünlerden doğabilecek risklerin azaltılması ve beklenen azami faydanın sağlanması mümkündür. Bu amaçla, transgenik ürünlerin üretiminde ve ithalatında öncelikle, bu ürünlerden beklenen azami fayda ile doğabilecek azami riskler kıyaslanmalıdır. Beklenen azami fayda için, transgenik ürünlerin ülkenin gerçekten tarımsal bir sorununa çözüm olup olmadığı ve ülkenin gerçekten bu ürünlere ihtiyacı olup olmadığı sorularına yanıt aranmalıdır. Öte yandan, transgeniklerin üretiminden doğabilecek azami riskler saptanarak, bu ürünlerin üretimi ile elde edilebilecek azami faydaların, ülkede doğabilecek azami risklere değip değmeyeceğine karar verilmelidir. Bütün bunlar yapılırken, tüketicinin tercihleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu doğrultuda, modern biyoteknoloji uygulamalarının ve ürünlerinin insan sağlığı ve biyolojik çeşitlilik üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin belirlenmesi, belirlenen risklerin meydana gelme olasılığının ortadan kaldırılması ya da meydana gelme durumunda oluşacak zararların kontrol altında tutulması için gerekli tedbirlerin alınması, belirlenen ve kontrol altında tutulmaya çalışılan risklerle ilgili alınması gerekli tedbirlerin ilgili tüm mercilere duyurulması ve bilgi akışının ilgili taraflar arasında sağlanması amacıyla “Risk Analizi” ve “Biyogüvenlik Sistemi” kavramları ortaya çıkmıştır. Böylece bu ürünlerin üretiminde risklerin minimuma indirilmesi ve bazı durumlarda ise ortadan kaldırılması mümkün olmaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Günümüzde 6,3 milyarı aştığı belirlenen Dünya nüfusunun beslenebilmesi için, kıt kaynakların kullanılarak yeterli tarımsal üretim yapmada tek çözüm olarak “Tarımsal Biyoteknoloji” görülmektedir. Ancak bu alanda, çevremize ve gelecek nesillere etkileri olabilecek risklerin minimuma indirilmesi ve bunun için gerekli önlemlerin alınması göz ardı edilmemelidir.

Genetik modifiye ürünler konusundaki bilimsel ve mevzuat bazındaki eksiklik ve belirsizliklerin, ticari amaçları değil de, bilimsel ve insani amaçları ön plana çıkaran çalışmaların arttırılması ile sağlıklı bir çözüme kavuşturulacağı açıktır. Bu ürünlerin etiketlenmesiyle ilgili sorunlara çözüm getirilip, tüketicilerin güvenini arttıracak düzenlemelere öncelik verilmesi, dünyada acilen çözülmesi gereken bir konu olarak görülmektedir.

Konu Ülkemiz açısından ele alındığında, AB ile ilişkilerin belirleyici rol oynayacağı düşünülmektedir. Özellikle, katılım öncesi süreçte AB ile mevzuat uyumlaştırılması gereğince AB’de uygulanmakta olan risk değerlendirme ve sıkı etiketleme kurallarının yakın gelecekte Türkiye tarafından da benimsenmesi gerekecektedir. Böylece, iç ve dış ticarette bahsedilen kurallara yönelik düzenlemeler önemli yer tutacaktır.

Ayrıca, Türkiye’nin buğday, arpa, baklagiller ve şeker pancarı gibi ana besin kaynaklarını oluşturan bitkilerin dışında birçok meyve ve sebzenin de doğal gen kaynaklarının bulunduğu bir ülke olduğu göz önüne alındığında, biyoteknolojik ürünlerin kullanımı ve çevreye salımı konusuna daha duyarlı yaklaşılması gereği ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, tarım ve gıda sektörlerinin ihracat açısından önemi dikkate alındığında, transgenik üretim nedeniyle ihraç pazarlarında kısıtlamalara maruz kalması Türkiye’nin yararına olmayacaktır. Bu nedenle, biyoteknoloji ve biyogüvenlik araştırmaları konusunda Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenerek bilgi ve yetişmiş eleman altyapısının kurulması büyük önem taşımaktadır. Tarım konusunda yapılacak genetik araştırmalarda, verim ve kalite artırıcı çalışmalara öncelik verilmelidir. Bu çerçevede, öncelikle Türkiye’nin taraf olduğu Biyogüvenlik Protokolü’ne uygun olarak risk değerlendirme, risk yönetimi ve izleme-kontrol düzenlerinin ve Biyogüvenlik Sisteminin kurulması gerekmektedir. Ayrıca, hukuki düzenlemelerin tamamlanarak, bunların tümünün VIII. Beş Yıllık Kalkınma Dönemi içerisinde gerçekleştirilmesi amaçlanmalıdır.

Ülkemizde risk değerlendirmeleri ile herhangi bir ürünün transgenik bir ürün içerip içermediğinin tespitine yönelik analizlerinin yapılması için laboratuar alt yapısı oluşturulmalı ve bu konuda uzmanlaşmış personel istihdam edilmelidir. Türkiye’de genetik uygulamalara alternatif olarak öncelikle kalite ve verim artışına yönelik Bütünleşik Zararlı Yönetimi (Integrated Pest Management) ve Bütünleşik Ürün Yönetimi (Integrated Crop Management) gibi yöntemlerin yaygın biçimde kullanılması ile sürdürülebilir tarımsal gelişme ve gıda güvenliğinin sağlanması amaçlanmalıdır.

Hazırlayan: Devrim SARIKAYA
Biyolog
İzmir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
e-posta: devrims77@hotmail.com
http://www.vejetaryen.net/ekoloji/gdo/gdo_riskler.asp

KAYNAKLAR

– Küreselleşme Sürecinde Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu, 23-24 Ekim 2000, Sempozyum Bildirileri, Ankara.
– Erkek, J. ve Ural, A., 2001, Genetiksel Modifiye Gıdalar: Avantajları, Dezavantajları, E.Ü. Akademik Gıda Dergisi
http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/kiymazt.pdf
http://plan8.dpt.gov.tr/biyotekn/sunus.html
http://www.tutev.org.tr/ziraat/genetik.doc
http://www.aeri.org.tr/teblig/s_kefi/teblig.html
http://members.tripod.com/~dusunce/pages/biyotekn.html

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz