Menopoz satıyorum hanım!

0
1373

Gazetelerde “menopoz tedavisinde yeni dönem” başlıklı haberler görmüş olabilirsiniz. Menopozu “tedavi etmek” doğru bir yaklaşım mıdır?

Her şeyden önemlisi, menopoz tedavi edilmesi gereken bir hastalık mıdır? Aslında menopoz fizyolojik bir olay; yani bir hastalık değil, hayatın olağan bir dönemi. Eskiden kadınlar ufak tefek rahatsızlıklarla bu hassas dönemi rahat atlatırlardı. Fakat maalesef günümüzde beslenme hataları ve olumsuz diğer çevresel faktörler gibi çeşitli nedeni ile bir hastalık haline dönüştü. Menopoz sıkıntılı bir dönem olduğundan ilaç firmaları için cazip bir yatırım alanı. Bu yüzden hormon tedavileri çok revaçta. Halbuki araştırmalar menopoz tedavisi için kullanılan hormon haplarının kalp krizi, kan pıhtılaşması ve meme kanseri risklerinin arttırdığını ortaya koydu. Buna rağmen mevcut yeni bilgiler bazı doktorların umurunda bile değil ya da önemsemiyorlar.

Bultenimizin satılık menopoz! Başlıklı yazıyı okuyacaksınız. Yazı Ray Moynihan ve Alan Casselsin yazdıkları Satılık Hastalıklar (Hayykitap) isimli kitaptan alınmış (1). Kardeş sitemiz İyibilgi’de çıkan bu haberden sonra editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın menopoz konusundaki geniş yorumunu okuyacaksınız.

Satılık menopoz!

Yüksek tirajlı gazeteler menopoz tedavisinde yeni bir dönemin başladığını duyurdu. ABD’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, menopoz döneminde kadınlara uygulanan hormon tedavisi en fazla beş yıl ile sınırlandırılacaktı. Çünkü bu tedavinin uzun vadeli uygulanmasının meme kanseri riskini artırdığı görülmüştü.

Bu haberi okuyunca aklımıza ilaç endüstrisinin içyüzünü anlatan Satılık Hastalıklar kitabı geldi. Kitabın yazarları Ray Moynihan ve Alan Cassels menopozun bir hastalık değil, hayatın olağan bir dönemi olduğunu ifade ediyorlar. Her kadının yaşayacağı bu dönemin “hastalık” olarak tanımlanması, ilaç endüstrisinin işine geliyor. İlaç şirketleri, menopozun bir hastalık olarak algılanması için ünlü isimleri kullanarak kampanyalar düzenliyorlar (Ülkemizde menopoz ilaçları için yapılan benzer bir reklâm kampanyasında ünlü bir tiyatrocu ve televizyon programcısı kullanılmıştı).

Menopoz tedavisi için ilaçlarıyla ilgili yapılan, 17 bin kadının katıldığı Kadın Sağlığı İnisiyatifi (Women’s Health Initiative) isimli çalışma 2002 yılında sonuçlandı. 2002 yılında menopoz tedavisi için kullanılan hormon haplarının kalp krizi, kan pıhtılaşması ve meme kanseri risklerinin arttırdığı; kemik kırılmaları ve kolon kanseri risklerinde azalma olduğu görüldü. Bu çarpıcı sonuçlara rağmen, menopoz hâlâ hastalıkmış gibi lanse ediliyor ve hormon haplarının kullanımı – yeni kampanyalarla desteklenerek – devam ediyor.

İlaç şirketlerinin menopoz konusunda nasıl çalışmalar yaptığını ve tüketicileri nasıl yönlendirdiklerini merak ediyorsanız, Satılık Hastalıklar kitabının “Menopoz” başlıklı bölümünün bir özetini sunuyoruz:

Ünlülerle işbirliği

İlaç şirketleri ünlü isimlerle işbirliği yaparak, hastalık hakkında belirli bir görüşün ve onu tedavi edecek ilacın pazarlanması için, “bilinçlendirme” kampanyaları (yersen! kampanyası) düzenlemektedirler. Ünlü ismin ilaç şirketinden aldığı paradan haberi olmayan tüketici, bu kampanyalarda güvendiği ismin kişisel deneyimlerini paylaştığını zannederek yanılabilir.

Wyeth, menopoz hakkında toplumu “bilinçlendirmek” için tanınmış manken Lauren Hutton ile çalıştı. Hutton’ın bilindik yüzü hem menopozun “tehlikelerini”, hem de Wyeth hormon ilaçlarının “vaatlerini” anlatan devasa pazarlama kampanyasının ön saflarında yer aldı.

Lauren Hutton gibi yıldızlara, zahmetlerinin karşılığı olarak 2 milyon dolara kadar çıkabilen paralar ödeniyor ama net rakamlar sır gibi saklanmakta.

Dahası, birçok televizyon programı ve bulvar gazetesi bu şöhretleri “toplumu bilinçlendiren” insanlarmış gibi gösteriyor ve tabii ki bu hizmetleri karşılığında perde arkasında ödenen rakamlardan hiç bahsedilmiyor.

Menopozun korkutucu bir hormon kaybı dönemi olarak satılması, hormon replasmanının (yerine koyma) vaatlerini satmak için temel zemini oluşturuyor.

Lauren Hutton’ın yer aldığı Wyeth reklamı kadınları menopozun sadece hayatın doğal bir parçası olmadığına ikna etmeye yardım ediyordu. Bu reklâma göre menopoz, ölümcül ve korkutucu hastalıkların riskini artıran ve bir hekime görünmeyi gerektiren “östrojen kaybı” durumuydu.

Menopozu “tedavi etmek için” kullanılan hormon replasman (yerine koyma) tedavisinin kombine şekli kalp krizi, inme, kan pıhtılaşması ve göğüs kanseri risklerini arttırarak ilacı kullanan bütün dünyadan milyonlarca kadına faydadan çok zarar veriyordu.

1998 senesinde HERS ismi verilen, bir çalışma, hormon replasman tedavisinin uzun vadeli risklerini ve faydalarını ortaya koydu. O zamana kadar, farkına varmaksızın kontrolsüz bir global deneyin denekleri olmuş kadınlar bu ilaçları kullandılar.

iyibilgi.com


Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yorumu

Aslında menopoz fizyolojik bir olay; yani bir hastalık değil, hayatın olağan bir dönemi. Eskiden kadınlar ufak tefek rahatsızlıklarla bu hassas dönemi rahat atlatırlardı. Fakat menopoz, maalesef günümüzde ilaç şirketlerinin güdümündeki bazı yayın organları ve hekimlerin pompalamaları ile ilaçla tedavi edilmesi gerektiği inandırılan bir hastalık haline dönüştü. Östrojen preparatlarının kanser, kan pıhtılaşması, felç, bunama, kalp krizi ve damar sertliği gibi yan etkilere yol açabildiği net bir şekilde gösterilmesine rağmen hala peynir ekmek gibi kullanılıyor.

Menopoz, kadının düzenli adet kanamalarının ortadan kalktığı hassas bir dönem. İsterseniz bu dönemi iyi anlamak için olayın adet kanama döngülerini nasıl çalıştığına yakından bir bakalım.

Kadının Adet Kanamaları Nedir ve Neden Kesilir?

Adet döngüsü 1 ay kadar devam eden çok önemli bir süreç. Her adet döngüsünde yumurtalıklarda bulunan yüzbinlerce yumurta hücresinden biri olgunlaşma sürecine giriyor. Bu sırada östrojen (kadınlık) hormonu salgılanıyor. Bu hormonun etkisiyle dölyatağının (rahim) iç tabakası(endometriyum) olası bir gebeliğe hazırlık için kalınlaşmaya başlıyor. Belli bir süre sonra yumurta hücresi olgunlaşmasını tamamlıyor ve yumurtlama olayı gerçekleşiyor. Yumurtlamadan sonra ön plana çıkan progesteron hormonunun etkisiyle dölyatağının (rahim) iç tabakası (endometriyum) döllenmeye hazır hale geliyor.

Eğer döllenme gerçekleşemezse bütün bu hazırlıklar boşa gider ve yapan rahim iç tabakası kanamayla dışarı atılır. İşte adet kanaması denilen olay bu. Bir sonraki ay aynı süreç yine tekrarlıyor. Yani endometriyum tabakası yine olası bir gebelik için tazeleniyor.

Olağan koşullarda ergenliğe ermiş bir kadın yaklaşık 400 kez adet görür. Yaş ilerledikçe yumurtalıkta bulunan yüzbinlerce yumurta hücresi kullanılsa da kullanılmasa da azalır ve 45-55 yaşları arasında biter. Artık yumurta hücresi olmadığından östrojen ve progesteron hormonları salgılanamaz ve endometriyumun yenilenme süreci de biter. Yani adet kanamaları da ortadan kalkar ve menopoz dönemi başlar. 40 yaştan önce menopoza girmek “erken menopoz ” olarak tanımlanmaktadır.

Menopoz yıllarca süren bir süreçtir. 40 yaşlardan sonra önce düzensiz adet kanamaları olur bunu nöbet nöbet oluşan ateş basma ve terlemeler ve ruhsal değişiklikler izler. Daha sonra yakınmalar giderek artar ve adet kanamaları tümüyle durur. Menopoz diyebilmek için kanamasız en az 1 yıl sürenin geçmiş olması şarttır.

Rahmi alınmış (histerektomi yapılmış) bir kadının yumurtalıkları duruyorsa kanamalar durur ama yumurtalıklardan östrojen ve progesteron hormonu salgısı durmadığı için kadının yumurta hücreleri tükenene kadar menopoz belirtileri oluşmaz.

Menopoz dönemi belirtileri

Menopoza girmiş bir kadında ateş basması, terleme, çarpıntı, unutkanlık, halsizlik, çabuk sinirlenme uykusuzluk, cinsel istekte (libido) azalma, vajina ve deride kuruluk ve idrar kaçırma gibi bulgular olur.

Menopoz dönemi belirtileri östrojenin azalması ile ilişkili olabilir ama bu belirtilerin tümünü östrojen eksikliğine bağlamak kesinlikle yanlıştır. Doğal beslenen kadınlarda menopoz dönemi çok hafif belirtilerle geçer. Mesela Uzak Doğu ülkelerindeki kadınların çoğu ateş basması belirtisini yaşamazlar bile. Hatta bu ülkelerin konuşma dillerinde menopoz kelimesinin karşılığı bile yoktur.

Dr. Kağan Kocatepe tarafından hazırlanmış bir yazıdan yaptığımız aşağıdaki alıntı bu konuyu çok iyi vurgulamaktadır (2).

“Menopozun ortaya çıktığı yaş kadında sıklıkla önemli bazı sosyal değişikliklerin de ortaya çıktığı bir zamana denk gelir. Çocukların büyüyerek evden ayrılması, kadının veya eşinin emekli olması, yaşla görülme sıklığı artan çeşitli hastalıkların ilk belirtilerinin ortaya çıkması, anne veya babada yaşlılığa bağlı ortaya çıkan çeşitli durumlar nedeniyle kadının zamanın önemli bir kısmını onlara ayırmak durumunda olması ve nihayet aile bireylerinden birinin veya bir arkadaşın ölümü gibi olaylar sıklıkla kadının menopoza girdiği zamanlara tesadüf eder.”

“Son çalışmalar menopozda kadında ruhsal seviyede ortaya çıkan olumsuz değişikliklerin kadının hormonal değişikliklerden değil, daha çok yukarıda sayılan durumlardan bir veya birkaçının bu döneme tesadüf etmesinden kaynaklandığını düşündürmektedir.”

Benzer şekilde kemik erimesi ve damar sertliği gibi bu dönemde yaşa bağlı olarak ortaya çıkma sıklığı artan hastalıklar da çoğu kez menopoza bağlanmaktadır. Hâlbuki bu hastalıklar aynı yaştaki erkeklerde de görülmektedir.

Menopoz tedavisi

Menopoz tedavisinde iki önemli görüş çarpışmaktadır.

Doğal tedavileri savunan hekimler menopozu kadın hayatının doğal bir parçası olarak düşündüklerinden tedavisinde ilaç (hormon) önermezler; bazı besin destekleri ve hayat tarzı değişiklikleri ile bu hassas dönemi gürültüsüzce atlatmaya çalışırlar (başarırlar da!).

Konvansiyonel hekimler şöyle derler “menopozun kadın hayatının doğal bir parçası olması nedeniyle hiç bir şey yapmadan izlenmesi artık eskilerde kalmıştır”. Yani “eskiden imkanlar kıttı ya da yoktu. Bu devirde bilimin çok ileri olduğu bir dönemde kadınlar niye bu rahatsızlıkları çeksinler!”

Bilimselliklerini sevsinler!

Evet gerçekten de bu hekimlerin çoğu fizyolojik olduğunu kabul etseler de menopozdaki kadınları, östrojen preparatları vererek (hormonu yerine koyma –replasman- tedavisi) gerçek bir hastaymış gibi tedavi ederler.

Evet bu dönemde sıkça birtakım ufak tefek ruhsal değişikler olur ama basit bazı tedbirlerle hormon kullanmadan bu sıkıntılar sorunsuz atlatılabilir. Maalesef kadınlar için belki de çok rahat atlatacakları bu dönem konvansiyonel hekimlerin ve medyanın çeşitli yanlış yönlendirmeleri ile bir kabus haline dönüşür.

Menopoz- Kalp ve Damar Hastalıkları –Kanser-Felç

Konvansiyonel hekimlerin hormon tedavisi ile menopozdaki kadınlara bilerek ya da bilmeyerek (her ikisi de kötü) verdikleri büyük zararlar Britanya’da bir milyon kadın üzeride yapılan bir araştırma (One Million Women Study) ile ortaya kondu.

Bilindiği gibi konvansiyonel hekimler menopozda östrojen hormonunun azalması sonucu, bu hormonun koruyucu etkisi ortadan kalktığından kalp-damar sistemi hastalıklarında %60’a varan artışlar görüldüğünü ileri sürerek hastalarına korumak için hormon tedavisi uyguluyorlardı.

Bir Milyon Kadın Araştırmasında ise ne bulundu dersiniz. Sıkı durun! Çalışmaya göre kombine hormon (östrojen + progesteron) kullananlarda koroner kalp hastalığı oranı, kullanmayanlara göre %22 oranında artmış olarak saptandı.

Bu çalışmaya göre kombine hormon (östrojen + progesteron) kullananlarda hormon tedavisi almayanlara göre osteoporoz %33 ve kalınbağırsak kanserini %38 oranında daha az görülmüş. Fakat buna karşılık meme kanseri %25, felç %40 ve bunama %100 daha fazla saptanmış (4).

Sadece östrojen tedavisi yapılanlarda ise koroner kalp hastalığı ve kanser riskinde bir artış olmamış, ama bunlarda da kalça kırığı ve felç riski yüksek bulunmuş.

Menopoz ve osteoporoz (kemik erimesi)

Konvansiyonel hekimler kadınlarda menopozdan sonra görülebilen osteoporozu nerdeyse sadece östrojen azlığına bağlıyorlar. İşin enteresanı Bir Milyon Kadın Araştırmasına göre kombine hormon (östrojen + progesteron) ilaçlarını kullananlarda osteoporoz azalırken yalnız östrojen preparatı kullananlarda ise artmaktadır. Yani bu araştırmaya göre östrojenin değil, progesteronun eksikliği osteoporoza yol açıyor.

Bizce kadın hormonlarının osteoporoz oluşumunda bir rolü olabilir ama, bunun hareket, doğal beslenme ve güneşlenme (D vitamini) gibi büyük faktörlerin yanında fazla bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Aslında gerçek daha da farklı. İsterseniz geçmişi bir inceleyelim. 3 milyon yıllık kemiklerde bile osteoporoz olup olmadığını ve kemiğin sahibinin yaklaşık kaç yaşında olup olmadığını bilebiliyoruz.

Alın size bir örnek

Britanya adalarında yapılan paleopatolojik kemik incelemelerinde, avcı-toplayıcılıktan tarım dönemine geçilmesiyle birlikte osteoporozun arttığı saptanmıştır (5). Bu durum büyük ölçüde fiziksel aktivite azalmasına bağlıdır. İlginç olan bir durum da tarım öncesi çağda herhangi bir hayvanın sütü içilmezken tarım döneminden sonra süt tüketiminin artmasıdır. Britanya adaları tarihinde en çok süt tüketilen ve en çok osteoporoz görülen dönem 20 ve 21. yüzyıllardır.

Aşağıdaki örnek ise daha ilginç

Londrada bir klisenin restorasyonu sırasında mezardan çıkarılmış, ölüm tarihleri 1729 -1852 arasında, yaşları ise 15-89 yıl arasında değişen kadınların kemikleri X-ışını absorpsiyometrisi ile incelenmiştir (6). Günümüz kadınları ile kıyaslandığında eski kadınların kemiklerinin daha az osteoporotik olduğu bulunmuş. Bu araştırmanın ikinci ilginç bulgusu ise menopoz sonrası kadınlarda da osteoporozun çok nadir olmasıdır.

Peki Bir Milyon Kadın Çalışmasından sonra Konvansiyonel Hekimlerin Bu konudaki tavırları değişti mi?

Üç yüz beş yüz kişi ya da üç-beş bin kişi üzerinde değil, -amiyane tabiri ile- boru değil tam 1,000,000 (yazı ile bir milyon) kadın üzerinde yapılan çalışmayı tabii ki kimse yok sayamazdı. Bunun üzerine konvansiyonel hekimler biraz gerileseler de yine de tedavilerine fazla toz kondurmadılar.

Çünkü ateş basması, terleme ve çarpıntı gibi şikâyetler hormon tedavisi ile çabucak düzeliyordu. Böylece müşterilerini hemen memnun ediyorlardı. Böyle bir silahın büsbütün ellerinden gitmesi, müşteri sayılarını azaltacaktı.

Bir de bu grup içinde olup belki de fazla kötü niyetli olmayanlar da vardı. Onlar birçok kitapta ya da dergide yazılanlara inanmışlardı. Belki bazı muhalif sesler de duymuyor değillerdi ama basiretleri bağlanmıştı. Nasıl olsa çoğunluğun yaptığını yapıyorlardı. Ayrıca bu durumu kabul etmek gelirlerini azaltmıyor, artırıyordu. Hem de muhalif fikirleri araştırmak için gayret sarf etmeleri de gerekmiyordu. Muhalif hekimler ise düşman sahibi oluyorlardı.

İlaç sanayi bu karlı kapının tamamen kapanmasını zaten hiç istemiyordu. Bu nedenle şöyle dediler. “ Evet, hormon tedavisi kalp hastalığı, kanser, felç ve bunama riskini artırıyor ama o zaman bu hastalıkları olanlara hormon vermeyip diğerlerine vermeye devam edebiliriz”. Ve hormon tedavisine engel olan durumları saptadılar.

  • Konvansiyonel hekimlere göre hormon tedavisine engel oluşturan durumlar
  • Yeni kalp krizi (miyokart enfarktüsü) geçirmiş olma. (Eski geçirenlere dikkatlice verebilirsiniz diyorlar!).
  • Geçici iskemik atak (uğrama) geçirme
  • Felç geçirme
  • Karaciğer fonksiyonlarının bozuk olması
  • Östrojen ile ilerleyen meme ve rahim kanserlerinin varlığı
  • Damar tıkanıklığı

Evet sayın seyirciler hala utanmadan “ kanser, felç, damar tıkanıklığı, bunama, kalp krizi geçirene kadar hormon tedavisini kullanabilirsiniz” diyorlar. Hatta bazıları “kanser olursanız merak etmeyin onu da tedavi ederiz” diyecek kadar utanmaz da olabiliyorlar. Maalesef hastayı para kazanacak bir unsur olarak görenlerin zihniyeti bu. Onun için menopoz da çarşaf gibi satılık bir hastalık. “Menopozcu geldi haaaanııımmm!.

Ne yapalım?

  1. Un ve şekerden kaçınarak insulin direncini yenin.
  2. Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin.
  3. Taş devri diyetini uygulayın (bak www.beslenmebulteni.com).
  4. Bol taze sebze ve meyve yiyin. Yeşil yapraklı sebzeler ve otlar kalsiyum ve magnezyum açısından süt ve süt ürünlerinden çok daha üstündür.
  5. Yeterli omega-3 (balık yağı) alın. Birçok faydası yanında (D vitamini ile birlikte) minör depresyonu da önler
  6. Ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
  7. Kefir, yoğurt, tursu, sirke, nar eksisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
    Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Süt yerine süt ürünleri (yoğurt, peynir) tüketin

Bitkisel östrojenler

En önemli bitkisel östrojen preparatlarının başında soya ve keten tohumu gelir. Çok sayıda zararı olduğu için fermente edilmemiş soya ürünlerinden kaçının. Soyanın onca zararı göz önüne alındığında, en az onun kadar iyi bir bitkisel östrojen kaynağı olan, buna karşın soyanın yan etkilerine de sahip olmayan keten tohumunun önemi ortaya çıkmaktadır. Geniş bilgi için sitemizdeki “Ketentohumu ve bitkisel östrojenler” yazımızı okuyunuz.

Bu nedenle kadınların 2 -3 tatlı kaşığı keten tohumunu kahve değirmeninde öğüttükten sonra, yoğurda, salatalara veya ağız tadınıza uygun bir yiyecek üzerine serpin ve o şekilde tüketin; sıcak yemekler içine koymayın.

Hareket

Günde en az yarım saat hızlı yürüyüş yapılmalı ye da yavaş koşulmalı ve merdivenler çift çıkılmalı.
Günde en az 3-5 dakika kültür fizik hareketleri yapılmalı (özellikle bel, karın ve boyun kaslarını çalıştırın).
Yorgun düşüren hareketlerden kaçınılmalı. Egzersiz ağırlığı tedricen artırılmalı.
Hedefinizi iyi seçin. Birkaç dakikada olsa her gün yapabileceğiniz egzersizleri yapın.
Hava kirliliği olan yerlerden mümkün olduğunca uzaklasın.
Derin temiz hava soluyarak hücrelerinizdeki oksijeni artırarak onları gençleştirin.

Güneşlenme

Güneşli havalarda en az yarim saat (gözlüksüz olarak) güneşe maruz kalınmalı (kışın tercihen 11.00-13.00 arası).
Güneş ısınları daha rahat uyumanızı sağlar, depresyonu azaltır ve D vitamini sentezini artırır. Yazın mayo ile güneşlenirken başlangıçta güneşte fazla kalmayın (özellikle 11.00-13.00 arası). Dengeli şekilde yanın, haşlanmayın!!.

Yaz dışında güneşlenmeniz mümkün olmadığına göre en iyisi hekiminize danışarak günlük ya da üç ayda bir depo şeklinde D vitamini alın. Günlük 2000 ünite D vitamini güvenle kullanılabilir.
Bu beslenme ve hayat stili sizi sadece osteoporozdan değil hemen hemen bütün diğer hastalıklardan da korur.

Prof. Dr. Ahmet Aydın

besahmet@yahoo.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır

www.beslenmebulteni.com

Kaynaklar

  1. Ray Moynihan ve Alan Casselsin. Satılık Hastalıklar. Hayykitap, İstanbul, 2006
  2. Beral V, Bull D, Reeves G. Endometrial cancer and hormone-replacement therapy in the Million Women Study. Lancet 2005;365:1543-1551
  3. The Merk Manual. 18th ed, 2006
  4. Lees B, Molleson T, Arnett TR, Stevenson JC. Differences in proximal femur bone density over two centuries. Lancet. 1993;341(8846):673-5).
  5. MacLennan WJ. History of arthritis and bone rarefaction evidence from paleopathology onwards. Scott Med J (England) 1999;44(1):18-20

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz