Yağlı yiyecekler mi, yoksa şekerli yiyecekler mi şişmanlatır?

0
1247

Son yıllarda önemli bir halk salığı sorunu olan şişmanlık ve şişmanlık ile ilgili hastalıklar müthiş bir şekilde artıyor. İşin ilginç tarafı buna paralel olarak sağlıklı beslenme ile ilgili gazete, dergi ve televizyonlarda çok sayıda haber, röportaj veya program yapılıyor. Bir bölümü akademisyen olan çok sayıda beslenme uzmanı ve diyetisyen fazla kalori verdikleri için diyetteki yağların azaltılmasını ve ‘light’ yiyeceklerin yenilmesini öneriyorlar. Tabii diyetteki yağlarını oranı azalttıkça ister istemez pasta, börek, çörek, ekmek ve makarna gibi unlu ve şekerden zengin gıdaların oranı da artıyor. Bilimsel olduğu söylenen bu anlayış sayesinde son 20 yılda Türkiye’deki obezite sıklığı iki kattan daha fazla arttı! Aslında başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkedeki durum da bizdekinden çok farklı değil. Peki yanlış nerede? Bültenimizin yeni sayısında Uz. Dr. Güçlü Ildız bu sorunun cevabını evrimsel perspektiften bakarak araştırıyor.

Za­man za­man ga­ze­te ya da der­gi­ler­de yer alan şiş­man ev­cil hay­van­lar hak­kın­da­ki ya­zı ve fo­toğ­raf­lar dik­ka­ti­ni­zi çek­miş­tir. As­lın­da hay­van­lar, biz­ler için do­ğal ya­şa­mın bir par­ça­sı­dır. Çi­ta, zeb­ra ya da zü­ra­fa şiş­man ola­maz de­ğil mi? Şiş­man­lık, in­san­ca ya­şam bi­çi­mi­nin bir so­nu­cu­dur. Ev­cil hay­van­lar, do­ğal ol­ma­yan in­san­ca ya­şam or­ta­mın­da aşı­rı ki­lo­lu ola­bi­li­yor­lar, tıp­kı in­san­lar gi­bi.

Ne­den do­ğal ya­şan­tı­sı için­de olan hay­van­lar, bu­la­şı­cı ya da ka­za so­nu­cu or­ta­ya çı­kan has­ta­lık­lar dı­şın­da has­ta­lan­mı­yor­lar? Oy­sa on­la­rın da ka­ra­ci­ğe­ri, böb­rek­le­ri ve kal­bi var ve üs­te­lik in­san­lar­la ay­nı bi­çim­de ça­lı­şı­yor. On­la­rı yük­sek kan ba­sın­cın­dan (hi­per­tan­si­yon), kalp, be­yin, şe­ker, ti­ro­it vb. has­ta­lık­la­rın­dan ko­ru­yan ya da ya­ka­lan­ma­ma­la­rı­nı sağ­la­yan ne­den ne­dir?

İn­san­lar­da has­ta­lık­la­rın or­ta­ya çık­ma­sın­da­ki önem­li ne­den­ler­den bi­ri, do­ğal ya­şam bi­çi­mi­ne ay­kı­rı ge­liş­tir­dik­le­ri ya­şam tar­zı­ ve beslenmeleridir.

Fo­toğ­raf­ta gö­rü­len ka­fa­ta­sı 20.000 yıl ön­ce­si­ne ait. Ara­dan ge­çen on­ca se­ne na­sılda ko­run­muş diş­le­ri! Ya­şa­dı­ğı yıl­lar­da diş sağ­lı­ğı­na özen gös­ter­se bi­le gü­nü­müz diş he­kim­le­ri­nin o çağ­lar­da ola­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­ne­me­yiz. Oy­sa gü­nü­müz­de diş he­ki­mi kol­tu­ğu­na otur­ma­mış kaç ki­şi bu­la­bi­li­riz?

Ya­şa­dı­ğı dö­nem­de ve üze­rin­den ge­çen bin­ler­ce yıl bo­yun­ca ko­ru­na­bi­len bu diş­ler, gü­nü­müz bes­len­me yön­tem­le­ri­ne 10 yıl da­ya­na­maz­dı.

20.000 yıl ön­ce ya­şa­yan bu in­sa­nın bes­len­me yön­tem­le­ri, tıp­kı do­ğal or­tam­la­rın­da ya­şa­yan hay­van­larda ol­du­ğu gi­biy­di. Ne yi­ye­ce­ği ma­kar­na­sı, ne de gof­re­ti var­dı. Gün­lük mö­nü­sü ola­sı­lık­la av­la­dı­ğı hay­van­lar, seb­ze ve mey­ve­ler­den olu­şu­yor­du. Hay­van­la­rı av­la­ya­bil­mek için ön­ce­lik­le ara­yıp bul­ma­sı ge­re­ki­yor­du. Bel­ki bu­nun için ki­lo­met­re­ler­ce yol kat ede­cek, bel­ki de sa­va­şa­cak ve so­nuç­ta be­sin mad­de­si­ni el­de ede­bil­mek için ener­ji har­ca­ya­cak­tı.

Oy­sa gü­nü­müz­de yüz­ler­ce ka­lo­ri­lik be­sin mad­de­le­ri­ni çok da­ha az ener­ji har­ca­ya­rak el­de ede­bi­li­yo­ruz. Piz­za ıs­mar­la­mak için te­le­fon tu­şu­na ba­san par­mak­lar, kaç ka­lo­ri­lik ener­ji har­ca­ya­bi­lir?

Do­ğal or­ta­mın­da ya­şa­yan ve ya­şa­mış olan in­san ve hay­van­lar­da, ne­den ki­mi has­ta­lık­lar göz­len­mi­yor?

Oy­sa in­san ve me­me­li hay­van­la­rın vü­cut ça­lış­ma bi­çim­le­ri ne­re­dey­se ay­nı­dır. Be­yin­ler de, ya­pı fark­lı­lık­la­rı dı­şın­da, ay­nı pren­sip­le ça­lı­şır. Bey­nin tam or­ta­sın­da yer alan ta­la­mu­s’a, vü­cut­tan ve bey­nin di­ğer böl­ge­le­rin­den ge­len bil­gi­ler, bu­ra­da iş­le­ne­rek bey­nin en üst bö­lü­mü­ne gön­de­ri­lir. Bey­nin üst bö­lü­mü­nün gö­rev da­ğı­lım­la­rı fark­lı­dır. Bil­gi­le­ri alan bö­lüm­ler, ken­di gö­rev­le­ri doğ­rul­tu­sun­da alı­nan bil­gi­le­ri uy­gu­lar­lar. Böy­le­ce vü­cu­dun den­ge­li ve eş­gü­düm­lü ça­lış­ma­sı sağ­la­nır. Bir böl­ge, yü­rü­mek için kol ve ba­cak­la­rı ça­lış­tı­rır­ken di­ğer bir böl­ge, ay­nı an­da kal­bin hı­zı­nı bu tem­po­ya gö­re ayar­lar. Bu te­mel ça­lış­ma pren­si­bi tüm can­lı­lar­da ben­zer­lik gös­te­rir. Kalp, ka­ra­ci­ğer, mi­de, böb­rek­ler de öy­le.

Ge­çir­di­ği in­san­lık ta­ri­hi sü­re­ci için­de, do­ğa­da bul­du­ğu et (pro­te­in), yağ ve seb­ze­ler­le (bir­le­şik kar­bon­hid­rat) bün­ye­si­ni oluş­tu­ran ve ça­lış­ma­sı­nı bu be­sin­le­re gö­re ayar­la­yan in­sa­noğ­lu­nun, ba­sit şe­ker­le ilk ta­nış­ma­sı, 600 yıl ön­ce­ye da­ya­nır. Saf şeker (rafine-sofra şekeri) 200 yıl önce ilk defa Almanya’da şeker pancarından üretilmiştir. Şekerin yaygın olarak kullanımı 2. dünya savaşı sonrası yıllara rastlar. Kronik hastalıkların bu dönemlerde belirgin bir ivme kazandığı görülmektedir.

Rafine edilerek üretilen şeker (glükoz) doğada saf halde bulunmaz. Meyve ve balda bulunan glükoz ise saf değildir. Oysa binlerce yıllık tarihi boyunca insan bünyesi doğada, doğal haliyle bulduğu besinlerle bu günlere gelmiş, bünyesi doğal alan besinlerle yapılmıştır. İhtiyacı olan şekeri kendi karaciğerinde, şeker dışında aldığı diğer besinlerle sağlamıştır. Bilimsel veriler ışığında ortaya çıkan gerçek şudur ki; insan bünyesi şekeri, dışarıdan saf olarak almaya programlanmamıştır.

Pro­te­in, yağ ve seb­ze­le­rin mi­de­de baş­la­yan sin­di­ri­mi, ka­ra­ci­ğerde de­vam eder. Bey­nin te­mel ya­kı­tı olduğu kabul edilen kan şe­ke­ri dü­ze­yi, ılım­lı ola­rak yük­se­lir. Ge­ne ılım­lı bir iliş­kiy­le in­sü­lin, bu dü­ze­yi ayar­la­ma­da yar­dım­cı olur. 4 sa­at­lik bir sü­reç, nor­mal bün­ye­nin et, yağ ve seb­ze sin­di­ri­mi için ye­ter­li olur. Nor­mal in­san bün­ye­si­nin alış­tı­ğı sin­di­rim alış­kan­lı­ğı bu­dur. An­cak ba­sit şe­ker­le­rin sin­di­ri­mi da­ha ağızda baş­lar, ani­den kan şe­ke­ri yük­se­lir ve bu­na tep­ki ola­rak in­sü­lin dü­ze­yi hız­la ar­tar. Şe­ker hız­la dü­şer an­cak in­sü­lin, yıl­la­rın ver­di­ği özel­lik ne­de­niy­le, bu hız­lı dü­şü­şe ayak uy­du­ra­maz. Kan­dan çe­kil­me­si da­ha uzun sü­rer ve kan şe­ke­ri nor­mal sı­nır­la­rın al­tı­na iner.

Vü­cu­dun ide­al ça­lış­ma dü­ze­ni için kan şe­ke­ri dü­ze­yi 60mg/dL’den faz­la ol­ma­lı­dır. Kan şe­ke­ri­nin nor­mal sı­nır­la­rın al­tı­na düş­me­siy­le alarm du­ru­mu­na ge­çi­lir. Bu du­rum­da allostaz mekanizması etkin hale ge­çe­rek ka­ra­ci­ğe­ri, de­po şe­ke­ri­ni sal­ma­sı için uya­rır. Bu ara­da şe­ker ile bir­lik­te ko­les­te­rol de kan­da yük­se­lir ve di­ğer uyum sü­re­ci be­lir­ti­le­ri bey­ni ve vü­cu­dun di­ğer or­gan­la­rı­nı et­ki­ler.1-4

Gö­rül­dü­ğü gi­bi şe­ker alı­mı son­ra­sı kan şe­ke­ri dü­şü­yor.

– Pa­ra ka­za­nan bi­ri fa­kir ola­bi­lir mi?

– Is­la­nın­ca ku­ru olu­na­bi­lir mi?

– Do­lan bar­dak boş ka­la­bi­lir mi?

Bu ör­nek­ler man­tık­sız ge­li­yor.

Şe­ker ye­mek de öy­le…

Ek­mek ya da ha­mur işi gi­bi şe­ker içe­ri­ği yük­sek gı­da­la­rın yen­di­ği öğ­len yeme­ği son­ra­sı, bas­tı­ran re­ha­ve­tin ne­de­ni, ba­sit kar­bon­hid­rat­lı be­sin­le­rin in­sü­li­ne hız­lı ya­nıt ver­me­si ile ge­li­şen allostatik durumdur. Ya­kı­tı­nı ye­ter­li ala­ma­yan be­yin, ara­ba­nın boş vi­tes­te ol­du­ğu gi­bi, rö­lan­ti ko­nu­mun­da ça­lı­şır. Bu du­rum­da ken­di­si­ne faz­la iş ve­ril­me­si­ni is­te­mez. Öğ­le­den son­ra dik­ka­ti­ni­zi ver­me­niz ge­re­ken bir işi­niz ol­du­ğun­da du­ru­mu­nuz zor de­mek­tir. Bir de, be­yin ön (frontal) böl­ge­si du­yar­lı­lı­ğı olan bi­ri ise­niz işi­niz ger­çek­ten ko­lay ol­ma­ya­cak­tır. Dik­kat kay­bı, ka­rar ver­me­de zor­luk gi­bi ya­kın­ma­lar­la bir­lik­te ge­len ba­şa­rı­sız­lık, si­nir­li­lik ha­li or­ta­ya çı­kar­ta­cak, iliş­ki­ler ge­ri­le­cek ve gün, mut­suz­luk ya da aşı­rı yor­gun­luk ha­liy­le so­nuç­la­na­cak­tır.

Do­ğal şe­ker, mey­ve­ler­de bu­lu­nan frük­toz­’dur. Şe­ker ka­mı­şın­dan ve pan­ca­rın­dan iş­le­ne­rek el­de edi­len şe­ker ise gli­koz­’dur. Gli­koz, vü­cut ça­lış­ma­sı için ge­rek­li olan ener­ji kay­na­ğı­dır. An­cak in­sa­noğ­lu bün­ye­si, alı­nan be­sin­le­rin gli­ko­za dö­nüş­tü­rül­me­si ve o şe­kil­de kul­la­nıl­ma­sı­na uyum­lu­dur. Gli­ko­zun doğ­ru­dan alın­ma­sı in­san bün­ye­si­ni bo­zu­yor. Mey­ve şe­ke­ri in­san bün­ye­si­ne uyum­lu­dur. Çün­kü do­ğal­dır.

Kalp, şeker, yüksek tansiyon gibi uzun süreli hastalığı olan insanlar vardır mutlaka çevrenizde. Onları dikkatle incelediğinizde benzer özelliklere sahip olduklarını görürsünüz. Sürekli ilaçlar kullanan, hayattan eskisi kadar zevk almayan, hastalığın vücutlarında yaratacakları zararları çaresizce bekleyen insanlar.

Beslenme özellikleri de neredeyse aynıdır. Öncelikle yağ ve kırmızı et kesinlikle yasak. Yasakçı beslenme şartlanması adeta hayatlarının bir parçası olmuştur. Hatta yakınması olmayan insanlar bile daha az yağlı yeme gayretindedirler. Klasikleşen bilgilere göre yağlar, vücutta kolesterole dönüşür. Kolesterolde damarları tıkayarak kalp hastalığı ve felçlere neden olur. Ayrıca kırmızı etle birlikte kan basıncını arttırırlar. Kanser riskini arttırırlar. Bunun gibi diğer kimi hastalıkları kötüleştirdiği kabul edilir.

Oysa son 10 yılın bilimsel verileri, klasikleşen bu beslenme biçimini tamamen yalanlıyor. Konuyla ilgili olarak yapılan ilk çalışmalar, epilepsi hastalarında yağların faydalı olduğunu gösterdi. Ketojenik diyet adı verilen beslenme yönteminde hastalara yüksek yağ içerikli, etli ve sebzeli besinler verilip şeker ve şeker içerik ölçeği yüksek olan besinler tamamen kesiliyor. Hastaların epilepsi nöbet sayı ve şiddetinde belirgin azalmalar olduğu görülüyor. Benzer beslenme yöntemi diğer beyin kaynaklı Parkinson Hastalığı, Alzheimer Hastalığı, otizm, depresyon ve beyin tümörlerine de uygulanıyor ve gene başarılı sonuçlar alınıyor5.

Yüksek yağ içerikli beslenme yönteminin faydaları bunlarla kalmayıp çok daha şaşırtıcı sonuçlar elde ediliyor. Tip II diyabet (şeker) hastalığında, polikistik over sendromunda ve hatta yüksek kolesterol düzeyleri olan kişilerde bile faydalı olduğu görülüyor. Diğer bir değişle kan kolesterol düzeylerini yağlı yiyerek düzeltebiliyorsunuz.

Yüksek yağ içerikli beslenme yöntemiyle ilgili sayılan bu veriler, Mart 2007 tarihinde Pediatrics dergisinde Johns Hopkins Medical Institutions’dan Dr. John M. Freeman ve arkadaşları tarafından yayınlanan son 10 yılın yapılmış çalışmalarının derlendiği makalede yer alıyor.(184) Bu makalenin yorum bölümünde şu sözcüklere yer veriliyor; Hayretle farketmekteyiz ki yüksek yağlı yiyeceklerin insanları şişmanlattığı ve kolesterol düzeylerini arttırdığı doğru değildir.

Bu yayına ek olarak yapılan diğer yayınları gözden geçirmekte fayda olacaktır. Clinical Cardiology’de 2004 sonbahar döneminde yer alan bir çalışmada6; 24 hafta boyunca yüksek yağ ve et, düşük karbonhidratla beslenen; kan şekeri ve kolesterolü yüksek olan 83 şişman kişide 8.-16.-24. haftalarda yapılan kan tahlillerinde, kişilerin belirgin kilo verdikleri, iyi huylu kolesterolün arttığı (HDL), kötü huylu kolesterolün (LDL) azaldığı, trigliserid düzeylerinin azaldığı, üre ve kreatin değerlerinin değişmediği saptanmış. Kişilerde hiçbir yan etki ya da yakınma gözlenmemiş.

Annals Of Internal Medicine’de 2004 tarihli yer alan bir çalışmaya7 120 kişi katılmış. Katılımcıların yarısına düşük yağ ve düşük şeker oranlı diyet, diğer yarısına yüksek yağ oranlı ve düşük şekerli diyet verilmiş. 24 hafta sonunda yüksek yağ oranlı diyet alanların iyi huylu kolesterol oranının daha fazla arttığı, trigliserid düzeylerinin daha çok düştüğü ve şişman olanların daha çok kilo verdikleri saptanmış.

Bu yayın ve takip eden diğer yayınlar üzerine JAC Cardiology dergisinde8, yukarıda yer alan çalışmaya cevaben bir yazı yazıldı. Çalışmaların kısa süreli olduğu, kesinlik kazanmadığı gerekçesiyle gene düşük yağlı, düşük kalorili diyetlere devam edilmesi gerektiği belirtildi.

2006 tarihli bir başka yayında9kolestrol yüksekliği olan ve olmayan, şişman 66 kişi 56 hafta süreli yüksek yağ ve protein, düşük şeker içerikli beslenmeleri sonunda kan kolesterol, trigliserid, şeker oranlarında istatiksel açıdan çok anlamlı düşmeler ve iyi huylu kolesterol oranlarında anlamlı artışlar olduğu saptanmış.

2007 ağustos tarihli başka bir çalışmada10 süre daha uzun tutuldu; kan şekeri normal ve yüksek olan 64 şişman kişi 56 hafta boyunca et ve yağ oranı yüksek, şeker ve hamur işi oranı çok düşük gıdalarla beslenmiş. 8. 16. 24. 48. ve 56. haftalarda kan tahlilleri yapılmış. Bu süre içinde toplam kolesterol, trigliserid, kan şekeri ve kan üre oranlarında belirgin azalmalar gözlenmiş. İyi huylu kolesterol oranında artış saptanmış. Çalışmaya katılan hastaların kilo verdikleri gözlenmiş. 56 hafta süren çalışma döneminde şeker hastalığı olanların (diyabetus mellitus) bu beslenme biçiminden çok daha fazla fayda gördükleri saptanmış.

Son yıllarda yapılan diğer bilimsel çalışmalar; yağ, et ve sebze ağırlıklı beslenen insanlarda beyin çalışma özelliklerinin düzeldiğini vurguluyor. Bu diyet ile; beyin enerji üretiminin arttığı11-15, beyin hücrelerinin protein fosforilazyonunu arttırarak daha düzenli çalıştığı16, beyinde insülin benzeri büyüme hormonunun artarak hücreleri koruduğu17, beyin hücrelerini koruyucu antioksidan özellikteki enzim olan glutatyon peroksidaz’ın etkinliğinin arttığı18,19 Alzheimer Hastalarında beyinde oluşan amiloid beta 40 ve 42 adı verilen maddeleri azalttığı gösterilmiş20.

Bir çalışmada, diyetten sadece şeker çıkartıldığında kalp damarlarında belirgin düzelme (endotelyal ve vasküler fonksiyonlarda) olduğu gösterilirken21 benzer bir başka yayında yüksek kolesterollü diyet ile damarlarda oluşan bozulmanın, kolesterolün antiinflamatuvar etkisiyle düzeltilerek damar sertliğinin (ateroskleroz) önlendiği bildirilmiş22.

Bu çalışmaların sonuçlarından da anlaşılacağı üzere, güncel tıbbi uygulamaların henüz insanların hasta olma nedenlerini araştırıp ortadan kaldırmak yerine hastalıkların sonuçlarıyla uğraştığı görülüyor. Kolesterolün, şekerin, tansiyonun neden arttığına bakılmaksızın doğrudan düşürülme yoluna gidiliyor.

Bu bilimsel veriler ışığında ortaya çıkan gerçek şu ki, diyetlerden şeker ve şeker içerik ölçeği yüksek olan besinleri çıkardığımızda insanlar daha sağlıklı oluyor.

Et, yağ, sebze ve meyveler insan diyetinin aslını oluşturur ve şeker içerik ölçeği yüksek olan maddeler insan bünyesine zararlıdır.

Kronik hastalığı olan ya da kilo vermek amacıyla diyetlerinden yağı kesen insanlar, vücudun temel yapı taşından mahrum olurlar. Beynin %65’ini oluşturan yağlar diyetten kesildiğinde depresyona meyil artar. Bu nedenle yağsız yiyen insanlar bitkin, yorgun ve isteksizdirler.

Diyetten yağı kesmekle kan kolesterol düzeylerinin düşmediği görülmektedir. Çünkü kolesterol karaciğer tarafından yapılır. Hastalık durumunda vücudun yapı taşına yani kolesterole ihtiyacı vardır. Kolesterol artışının esas nedeni budur. Sorun kolesterol yüksekliği değil, kolesterol yüksekliğine neden olan allostaz mekanizmasıdır.

Şeker içeriği yüksek olan besinler çocukluk döneminden itibaren alınmaya başlamasıyla beyin ön bölgesinde ortaya çıkan bağımlılık durumunu geliştirir. Bu nedenle stres, açlık gibi kimi durumlarda şeker alma ihtiyacı artar. Alınan her şekerli besin, allostaz durumunun daha da artmasını sağlayarak hastalıkların gelişmesi için uygun ortamı yaratır.

Diğer taraftan doğal yetişen meyve, sebze ve besi hayvanların etleri ve ürünleri, kabuklu kuruyemişler, doğal bal; insan bünyesine (homestaz) uygun besin maddeleridir.

So­nuç ola­rak şe­ker ve şe­ker içe­ri­ği yük­sek olan unlu gı­da­lar, al­los­ta­tik yük­len­me­ye ne­den ola­rak hem has­ta­lık ge­li­şi­min­de, hem de beynin organik yapısı üzerine olum­suz et­ki­ler ya­ra­tı­r.

Kaynaklar

  1. Onur Gün­tür­kün, The avi­an ‘pref­ron­tal cor­tex’ and cog­ni­ti­on. Cur­rent Opi­ni­on in Ne­uro­bi­ology 2005, 15:686-93
  2. Star­lanyl and Co­pe­land, Re­ac­ti­ve Hypogl­yce­mia,In­su­lin Re­sis­tan­ce: FMS & CMP Per­pe­tu­ating Fac­tor. Fib­rom­yal­gia and Myo­fas­ci­al Pa­in: A Sur­vi­val Ma­nu­al, edi­ti­on 2, 2001
  3. Ge­or­ge P. Chro­usos, M.D., Edi­to­ri­al: Ul­tra­di­an, Cir­ca­di­an, and Stress-Re­la­ted Hypot­ha­la­mic-Pi­tu­itary-Ad­re­nal Axis Ac­ti­vity-A Dyna­mic Di­gi­tal-to-Ana­log Mo­du­la­ti­on En­doc­ri­no­logy Vol. 139, No. 2 437-440
  4. Vra­nic et al., Hypergl­yce­mia do­es not in­cre­ase ba­sal hypot­ha­la­mo-pi­tu­itary-ad­re­nal ac­ti­vity in di­abe­tes but it do­es im­pa­ir the HPA res­pon­se to in­su­lin-in­du­ced hypogl­yce­mia. Am J Physi­ol Re­gul In­tegr Comp Physi­ol. 2005 Jul;289(1):R235-46
  5. The Ketogenic Diet: One Decade Later John M. Freeman, MD, Eric H. Kossoff, MD and Adam L. Hartman, MD Pedıatrıcs Vol. 119 No. 3 March 2007, pp. 535-543
  6. Long-term effects of a ketogenic diet in obese patients HM Dashti,et al Clinical Cardiology Autumn 2004, Volume 9 Issue 3: 200-205
  7. A Low-Carbohydrate, Ketogenic Diet versus a Low-Fat Diet To Treat Obesity and Hyperlipidemia A Randomized, Controlled Trial. William S. Yancy, Jr., MD, et al AI.Medicine 18 May 2004 | Volume 140 Issue 10 | Pages 769-777
  8. 8.Low carbohydrate high protein diets. Is there a place for them in clinical cardiology? C. Tissa Kappagoda J Am Coll Cardiol, 2004; 43:725-730
  9. Long Term Effects of Ketogenic Diet in Obese Subjects with High Cholesterol Level HM. Dashti et al Molecular and Cellular Biochemistry Volume 286, Numbers 1-2 / June, 2006
  10. Beneficial effects of ketogenic diet in obese diabetic subjects.Dashti HM et al Mol Cell Biochem. 2007 Aug;302(1-2):249-56.
  11. Diet-induced ketosis increases monocarboxylate transporter (MCT1) levels in rat brain Richard L. Leino et al Neurochemistry International Volume 38, Issue 6, May 2001, Pages 519-527
  12. The ketogenic diet increases mitochondrial uncoupling protein levels and activity Patrick G. Sullivanannals of Neurology Volume 55, Issue 4 Pages 576 – 580 2004
  13. A high-fat, ketogenic diet induces a unique metabolic state in mice Adam R. Kennedy et alam J Physiol Endocrinol Metab 292: E1724-E1739, 2007
  14. The Ketogenic Diet: Stoking the Powerhouse of the Cell Jong M Rho et al Epilepsy Curr. 2007 March; 7(2): 58–60
  15. Review, Ketogenic diet, brain glutamate metabolism and seizure control Marc Yudkoff Prostaglandins, Leukotrienes and Essential Fatty Acids Volume 70, Issue 3, March 2004, Pages 277-285
  16. The American Society for Nutritional Sciences J. Nutr. 132:483-487, 2002Nutritional Neuroscience A Ketogenic Diet Increases Protein Phosphorylation in Brain Slices of Rats Denize R. Ziegler
  17. Endocrinology Vol. 144, No. 6 2676-2682 2003 A Ketogenic Diet Increases Brain Insulin-Like Growth Factor Receptor and Glucose Transporter Gene Expression Clara M. Cheng et al
  18. Denize R. Ziegler et al Ketogenic Diet Increases Glutathione Peroxidase Activity in Rat hippocampusneurochemical Research Volume 28, Number 12 / December, 2003
  19. The Ketogenic Diet and Brain Metabolism of Amino Acids: Relationship to the Anticonvulsant Effect Marc Yudkoff et al Annual Review of Nutrition
  20. A ketogenic diet reduces amyloid beta 40 and 42 in a mouse model of Alzheimer’s disease Ingrid Van der Auwera et al Nutrition & Metabolism 2005, 2:28 Vol. 27: 415-430 (2007)
  21. Restoration of coronary endothelial function in obese Zucker rats by a low-carbohydrate diet Marta Focardi et alam J Physiol Heart Circ Physiol 292: H2093-H2099, 2007
  22. Q J Med 2003; 96: 927-934 High cholesterol may protect against infections and atherosclerosis U. Ravnskov

Uz. Dr. Güçlü Ildız

http://www.beyindoktoru.com/Beslenme.htm

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz