Coca Cola Kültürü İftar sofrasında

0
952

Her geçen yıl geleneksel yemeklerimizi ve içeceklerimizden daha da uzaklaşıp, rafine edilmiş, şeker içeriği yüksek, molekül yapısı değişmiş yağları ve çeşitli katkıları içeren paketlenmiş gıdalara saldırıyoruz. Hatta reklam cangıllarında iftarı kola ile açmak bile artık normal kabul edilebiliyor.

Beslenme bülteninin bu sayısında 6 Kasım 2003 tarihinde İstanbul Tabip Odası’nın yayın organı Bizim Gazetede yayınlanan, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şükrü Hatun tarafından kaleme alınan yazıyı okuyacaksınız. iki yıl önce yayınlanmasına rağmen güncelliğini koruyan bu yazıyı ilginç bulacaksınız

Ramazanla birlikte bir süre önce başlayan kola savaşları kızışmış görünüyor. Bu tesadüf değil çünkü İslam düşüncesi açların halinden herkesin anlaması ve “ nefis terbiyesi” için oruç tutulduğunu öne sürse de Ramazanla birlikte tüketimin arttığını, gündüz katlanılan her türlü açlığın acısının akşam ve gece çıkarıldığını hepimiz biliyoruz. Bu yıl yeni olan kola ile iftar açmayı kışkırtan milyon dolar bütçeli reklamlar ve tüketim kültürünün bu reklamlara yansıyan yeni biçimleri.

Hemen söylemek ve piyasa sözcükleri ile ifade etmek gerekirse Cola Turka’nın pazara girişi ile “Coca Cola” kültürü dindarları “satın almış” görünüyor. Bir başka deyişle tüketim kültürünün bu evrensel simgesiyle dine dayalı yaşam kültürünü benimseyen büyük çoğunluk arasındaki buzların eridiğini söyleyebiliriz sanırım. Bu aslında Oliver Roy’un “Küreselleşen İslam” isimli yeni kitabında anlattığı Müslümanların modern dünyaya katılmalarını gösteren fenomenlerden birisi.

İftarla kolanın yan yana gelişi büyük ölçüde tesettür ile blucinin alta alta giyilmesine benzer bir durum. Yerel kültürlerdeki değişimi çok yakından izleyen uluslar arası şirketler, bir tür “Müslüman mahallesinde salyangoz” olarak nitelenebilecek kolayı iftar sofralarına sokarak milyonlarca yeni tüketici kazanmış oluyor.

Bütün bunları başlatan ve % 10 Pazar payı için sokaktaki adamın milliyetçi duygularından, 28 Şubatta dinci sermaye olarak kodlanmaya; başbakanın oğlunun bölge bayisi olmasından Müslümanlara “No ezan, no iftar” diye akıl veren reklam cangıllarına kadar her yolu deneyen yerli firma ise “Coca Cola”nın reklam atağı karşısında yaya kalmış görünüyor.

Coca Cola’nın reklam filmi yalnızca “tat” satan ve insan biyolojisinin zaaflarını hedef alan düşünceyi yansıtıyor. Filmin karelerinde hemen hepsi toplumun emekçi kesimlerinden seçilmiş Anadolu insanları uzun açlık döneminden sonra adeta zapt edilmez bir iştahla “Coca Cola”ya ve yiyeceklere saldırıyorlar. İşin doğrusu ben oruç felsefesine tamamen aykırı bu görüntülerin 1 ay boyunca milyonlarca eve ulaşmasına dindar kesimlerden pek tepki gelmemesini anlamıyorum.

Bence bu son aylarda iyice çığırından çıkan türban konusundan çok daha fazla önemli, çünkü bu reklam filmiyle eskiden bir çoklarınca “şeytani” olarak nitelenebilecek bir yaşam tarzı iftar sofralarına oturmuş oluyor. Bu konuda söylenebilecek çok söz var ama ben konunun bir diğer yönüne, hiçbir besleyici değeri olmayan kolalı içecek tüketiminin bu kadar kışkırtılmasının sağlık üzerindeki olası olumsuz etkilerine değinerek devam etmek istiyorum

Bir litre “Coca Cola” yaklaşık 400 kalori eşdeğeri şeker 0.15 gram kafein, değişik miktarlarda renk veren maddeler, orijinal tadı sağlayan kola özü ve esas önemlisi gazlı içecek olmasını sağlayan fosforik asit içeriyor. Yakın zamanda yayımlanan bütün araştırmalar başta çocukluk çağı olmak üzere büyün yaş gruplarında şişmanlık ile kola tüketimi arasında önemli bir bağlantı olduğunun üzerinde duruyor.
Kolalı içecekler bir taraftan kan şekerini hızlı bir şekilde yükselten, dolayısıyla insülin hormonunu arttırarak vücudun yağ depolamaya yönelmesine yol açan yüksek miktarda şeker içermesi nedeniyle (diyet kola var ama diyen sesi duyuyorum), diğer taraftan süt ve süt ürünleri gibi sağlıklı beslenmenin temeli olan içeceklerin yerine geçtiği için şişmanlık için risk oluşturuyor.

Bunların dışında kola içme alışkanlığının ‘fast food’ beslenmeye eşlik ettiğini ve kola ile birlikte daha fazla yemek yendiğini biliyoruz. Bu nedenle de çocukluk çağı şişmanlığı ve buna bağlı şeker hastalığının önemli bir sorun haline geldiği ABD’deki çocuk sağlığı otoriteleri çocukların kolalı içeceklerden uzak tutulmasını öneriyor. Kolalı içeceklerin esas zararlı etkisi ise kemikler üzerinde oluyor.

Bundan 3 yıl önce Amerikan Tabipler Birliği’nin Çocuk Sağlığı Dergisinde kolalı içecek alışkanlığının lise öğrencisi kızlarda kemik kırıkları sıklığını 3 kat arttırdığını gösteren bir araştırma yayımlandı. Daha önce de benzer yazılar yayımlayan bu araştırmacı, kolalı içecekler içindeki yüksek miktardaki fosforun kan fosforunu yükselterek kemiklerden kalsiyum kemiren paratiroid hormonu düzeyini arttırdığını ve bir süre sonra kalsiyumu azalan kemiklerin sağlamlıklarını yitirdiklerini öne sürdü. Tıp literatüründe bu gözlemi destekleyen başka insan çalışmalarının yanı sıra benzer etkinin farelerde olduğunu gösteren araştırmalar da yayımlandı.

Daha önce belirttiğimiz gibi kola içme alışkanlığı en önemli kalsiyum kaynağı olan süt ve süt ürünlerinin tüketimini azaltıyor ve ergenlik döneminde günde 800-1200 mg olan kalsiyum ihtiyacının karşılanması önleyerek de kemik sağlığını olumsuz etkiliyor.

Bunların dışında kolalı içeceklerin böbreklerden kalsiyum atılımı arttırdıkları, mide mukoza hücre siklusunu bozduğu, diş çürüklerini belirgin bir şekilde attırdığı, aşırı içilmesinin hipokalemik miyopatiye neden olduğunu gösteren raporlar yayımlandı.

Şimdiye kadar kolalı içeceklerin insanlar için yararlı olduğunu gösteren hiçbir araştırma yayımlanmadı. Hiç kuşku yok ki kolalı içecekler sigara gibi insan sağlığını doğrudan ve tehlikeli bir şekilde etkilemiyorlar ama bu onların masum olduğu anlamına gelmiyor. Dünyanın en büyük 12 ülkesinde 130 milyar doları bulan kola benzeri gazlı içecekler pazarı olduğu biliniyor.

Sürekli yeni pazarlar arayan uluslar arası şirketler gelişmekte olan ülkelerin çocuk ve gençlerini hedef alan bir büyüme stratejisi izliyorlar. Ülkemizdeki son kola savaşları şirketlerin yeni hedefinin kendi halinde yaşayıp giden Anadolu insanları olduğunu ve “piyasa fundementalizmine” kucak açan “yenilikçi müslümanlar” ın buna çanak tuttuğunu gösteriyor.

Uzun zamandır oruç tutmasam da televizyondaki kola reklamlarının içinde büyüdüğüm Anadolu kültürüne saldırı mahiyeti taşıdığını ama esas önemlisi insan sağlığı için zararlı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle başta yoksul evlerinde oruçlarını bir bardak soğuk su açmaya devam eden ve böyle bir yozlaşmaya karşı olan samimi dindarlar olmak üzere hepimizin sesini yükseltmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Şükrü Hatun

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
shatun@isbank.net.tr

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz