Yılın kolesterol röportajı

0
915

Bu kadar da olmaz” diyeceksiniz belki bu söyleşiyi okuduktan sonra. “Göz göre göre insanlar bu kadar kandırılabilir mi?” diye düşüneceksiniz. Haklısınız. Bütün medya, vakıflar, dernekler kolesterolü lanetlemişken birkaç uzmanın “Durun, hata yapıyorsunuz, kolesterol suçlu değil, kolesterol düşürücü ilaçlar zararlı!” demesi insana garip geliyor. Yeni yayınlanan “Bir Masalmış Kolesterol” isimli kitap vesilesiyle kitabın çevirmeni Arzu Aygen’in görüştüğü, uzman biyolog Mevlüt Durmuş açıklamaları ile herkesi şaşırtacak!

Karşı karşıya olduğumuz şey, insan sağlığını kârları uğruna tehlikeye atan bir “sağlık mafyası”. Bu mafyanın çok parası var. Fikir lideri denilen “yüksek rütbeli” doktorları maaşa bağlayabilecek, medyayı istediği gibi yönlendirebilecek kadar çok para… O yüzden, bugün okuyacağınız bu yazının kıymetini iyi bilin. Hiçbir yerin ücretli sözcüsü olmayan, bağımsız ve tarafsız bir bilim adamı GERÇEKLERİ açıklıyor!

Şanslıyız ki, bu gerçekler arada bir medyada da görünür olmaya başladı. Daha geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi “Kolesterolün fazla düşmesi kanser riskini artırıyormuş” başlıklı bir haber yayınladı. BBC, 24 Temmuz 2007 tarihli yayınında düşük kolesterol seviyesinin kanser ile ilişkili olabileceğini yazdı. Bu örnekler inşallah artacak…

Hayykitap’tan çıkan Shane Ellison imzalı “Bir Masalmış Kolesterol” kitabı vesilesiyle görüştüğümüz Mevlüt Durmuş bir uzman biyolog. Türkiye’de kolesterol hakkındaki gerçekleri anlatmaya çalışan en önemli bilim adamlarından biri. “Kolesteroldeki Kaos” ve “Manifesto: Çarmıha Gerilen Molekül ve Modern Bilimin Kolesterol Masalları” isimleriyle kitapları çıktı.

http://kolesterolmasallar.blogspot.com adresinden kolesterol kandırmacası hakkında basında çıkan yazıları yayınlıyor. İşte yılın kolesterol röportajı:

“Bir Masalmış Kolesterol” kitabını okuduğum zaman şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Yüksek kolesterolün bir hastalık olmadığı, kolesterol haplarının ise boşuna kullanıldığı, hatta öldürücü olabildiği yazıyor. Yanılmıyorsam, siz de bu kitaptaki görüşleri paylaşıyorsunuz…

Öncelikle şaşırmakta gerçekten haklısınız, çünkü günümüzde birçok insan bu konuda varolan tartışmaları bilmiyor. Kolesterole ait düşüncelerin ve kan kolesterolünü düşürmek amacıyla kullanılan ilaçların (statinlerin) son derece bilimsel ve tartışmasız gerçeklere dayandırıldığına, bu konuda hiçbir tartışma olmadığına bir şekilde insanlar inanmış ve inandırılmış! Çoğu insan (tek parametrede) yüksek kolesterole ait varolan düşüncelerin tartışmasız, bir gerçek, bilimsel kanun olduğunu düşünüyor.

Oysa asıl gerçek göründüğünden oldukça farklı… Kolesterol ve çeşitli hastalıklarla bağlantısı bilimsel bir kanun değil sadece ispatlanmamış bir teoridir. Birçok doktor ve kolesterol yüksekliği ile hasta olarak damgalanan insanlar da maalesef bu tartışmayı bilmez.

Bu nedenle ‘Bir Masalmış Kolesterol’ kitabını yayınlama cesaretini gösteren, bu konuda çalışan ve emek harcayan herkese teşekkür etmeliyim… Çünkü, klasik kolesterol teorisi konusunda yurtdışında yayınlanan farklı görüşleri Türk insanlarının da bilme hakkı var. Hayykitap cesaret gösterip bunu yaptı.

Ayrıca ‘Bir Masalmış Kolesterol’ kitabı doğrudan konuyla ilgili net bilgiler ortaya koyması bakımından bence son derece önemli, konuyla ilişkili olan her bireyin mutlaka okuması gereken bir çalışma.

Kitapta verilen kolesterol düşürücülerin (statinlerin) zararlarıyla ilgili, kolesterol ilaçlarının öldürücü olabildiği konusuna katılmamak elbette mümkün değil. Zaten kitapta da tüm açıklığı ve güzel bir Türkçe çeviriyle verilmiş, umarım mümkün olduğunca çok kişi tarafından okunması sağlanır…

Elbette kolesterol konusunda yazarla farklı düşündüğümüz noktalar da var. Fakat Shane Ellison’la kolesterol konusuna ait bazı alanlarda farklı düşünsek bile, kolesterol düşürücülerle (statinlerle) ilgili kitapta da verilen bütün görüşlerine sonuna kadar hiç çekinmeden katılırım…

Yüksek kolesterolün kalp hastalıklarına sebep olduğu masalı kimler tarafından ve ne zamandan beri yazılıyor? Bu kolesterol masalının kısa bir özgeçmişini alabilir miyiz?

Bilim maskesiyle bu masalı destekleyen bazı uluslararası kurum ve kuruluşlar Shane Ellison’un kitabında geniş bir biçimde verilmiş. Güncel araştırmalarda görülen saçmalıkları Shane Ellison zaten kitapta yazmış; okuyucular mutlaka onları değerlendirecektir. Ayrıca bu konuda Uffe Ravnskov’un çabalarını ve çalışmalarını da unutmamak gerekir. Türkiye’den de birçok benzer düşünceleri olan akademisyenler var. Kendi kurmuş olduğu sitesinde görüp okuduğum Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın ‘Kolesterol günah keçisi mi’ yazısı ise dikkati bu konuya çeken özelliklerin tümüne sahip.

Fakat ben çalışmalarıyla kolesterol konusunu açmaza sürükleyen ilk araştırmalara ve ilk araştırmacılara da değinmek istiyorum… Birbirinden habersiz çalışmalarını yapan bu kolesterol masalının kahramanlarını, aynı potada buluşturanlar ise her zaman ilaç şirketleri ve maddi çıkar grupları olmuştur. Bildiğiniz gibi kandaki yüksek olan her biyokimyasal bulgu genel anlamda bir hücre, bir doku veya bir organdaki düzensizliğin (hastalığın) genel anlamda göstergesidir.

Örneğin karaciğer enzimlerinin (ALT, AST vb) yüksekliği genel olarak karaciğer rahatsızlığını, üre ve kreatinin gibi biyokimyasalların yüksekliği ise genel anlamda böbrek rahatsızlarını ifade eder. Fakat 1950’lerde araştırmacılar bazı insanlarda, belli bir yaştan sonra kolesterol (lipitlerin) yüksekliğini görmüşler fakat hiçbir doku veya organ rahatsızlıklarını, söz konusu kolesterol (lipit) yüksekliğine bağlayamamışlardı.

Daha sonra yapılmaması gereken bir şey yapıldı ve günümüz kolesterol kabusunun temelleri 1953’lerde Minnesota Üniversitesi araştırmacılarından Ancel Keys tarafından ileri sürülen bir teori ile ortaya çıktı. Çeşitli ülkelerdeki yağ tüketimi ile kalp hastalıkları arasında bağlantı olduğu iddia edildi. Teori günümüzde bile hala tartışılmaktadır. Çünkü Ancel Keys elinde 22 ülkenin verileri olmasına rağmen, sadece 6 ülkenin istatistik verilerini kullanmıştı, böylelikle kolesterol ve lipitler konusunda ilk bilimsel hata ve bilimsel saptırma gerçekleşmiş oldu.

Artık insanlar kan yağlarının yükseleceği korkusuyla yağlı besinlerden, fındıktan, cevizden, çekirdekten, tereyağından, yumurtadan uzak kalmaya çalışsa da, belli bir yaştan sonra kan yağlarının yüksekliğinden kurtulamıyordu…

Farklı bir yerde farklı bir araştırmacı ise büyük bir heyecanla mantarlar üzerinde çalışıyor, hala günümüzde de kullanılan ‘penisilin’e karşı alternatif bir ‘antibiyotik’ bulmaya çalışıyordu. Dr. Akiro Endo ‘Penicillium citrinium’ adlı mantardan ilk kolesterol düşürücüyü (statini) elde ediyordu.

Bunu duyan ilaç şirketleri bu alanda oluşabilecek yüksek kâr potansiyelini gördüler, bundan sonrası ise artık bir beyin yıkama kampanyasından ibaretti. Şu an günümüzde kullanılan statinler ise, Monascus rubber, Monascus purpurus, Arpergillus terreus gibi çeşitli mantarlardan elde edilir.

Birçok okuyucu eminim merak ediyordur, kolesterol aslında nedir?

Kolesterol ile ilgili birçok karmaşık tanımlama yapılabilir. Fakat bizce önemli ve bazı araştırmacıları kızdıracak olan tanımlamaya geçmeden önce bir şeyi çok iyi anlamak gerekiyor. Hücre içinde ve hücre yüzeyindeki kolesterol moleküllerinin fonksiyonları ile kanda çeşitli partiküller üzerinde bulunan, kanda ölçtüğümüz ve total kolesterol adını verdiğimiz moleküllerin fonksiyonları ve özellikleri aynı değildir.

Kısaca hücresel açıdan kolesterol için, ‘hayvansal organizmaların yapısında bulunması gereken temel bir steroid molekül’ tanımı, konumuzun anlaşılması için yerinde bir tanım olacaktır. Burada “temel steroid” sözcüğünün ne anlama geldiğini biraz açıklamak gerekiyor, okuyucular için son derece önemli. Çünkü, kolesterol molekülü sentezlendikten sonra diğer farklı steroidlere dönüşümü gerçekleştirilir.

Örneğin kadınlık hormonlarından biri olan östrojen veya erkeklik hormonlarından biri olan testosteron oluşumu hiçbir zaman doğrudan genetik mekanizma ile gerçekleşmez. Genetik olarak kolesterolün de dahil olduğu steroid moleküllerin sentezini gerçekleştiren genler birbirinden hiçbir zaman ayrılamaz. Kolesterol de dahil, steroid sentezinde görev alan bütün genler bir bütündür, birbirinden farklı değerlendirilemez.

Steroidlere ait genlerin tümü yaklaşık 150 civarındadır. Tüm oluşum basamakları (asetil CoA’dan başlayan) ayrıca belirlenmiş östrojen veya testosteron genleriniz asla yoktur, kolesterol oluşumundan sonra söz konusu hormonları oluşturacak genleriniz devreye girer. Hücrelerde öncelikle istisnasız bir şekilde kolesterol sentezlenir daha sonra hormonlara ve farklı yaşamsal steroidlere dönüşümü sağlanır.

Yani organizmada kullanılan aklınıza gelen bütün steroidler için kolesterol molekülü ‘hamiline yazılı çek’ gibidir. Bütün organ, doku ve hücreler kolesterol molekülünü ya doğrudan, ya da dolaylı olarak kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürerek kullanır.

Siz söz konusu ilaçlarla (statinlerle) kolesterol molekülünün oluşumunu hücresel aşamada engellediğinizde, aslında farkında olmadan (veya bazıları farkında olarak!) kolesterol molekülünden elde edilmesi gereken bütün steroid oluşumlarını da engelliyorsunuz; beyin hücrelerinin ihtiyaç duyduğu nörosteroidler de buna dahil!

Bu durumu inkar edebilenlere, görmezlikten gelebilenlere veya bu durumu bildiği halde önemsemeyenlere ben artık bir biyolog olarak kızmaktan vazgeçtim, inanın onlara gülüyorum… Bu konuda kitaptan anladığım kadarıyla Shane Ellison da epeyce kızgın görünüyor.

Yani siz tek bir genetik mekanizmadan, buna bağlı olarak aynı tek bir tip kolesterol molekülünden söz ediyorsunuz. O zaman iyi kolesterol (HDL) veya kötü kolesterol (LDL) adı verilen kolesterol nedir?

Birçok insan bu soruyu soruyor ve birbirinden farklı iki kolesterol molekülü varmış gibi algılıyor. İki farklı kolesterol molekülü yok, hiçbir zaman da olmadı! Uzmanlar, bilim adamları ve doktorlar çok iyi bilir ki, kolesterol molekülünün evrensel moleküler yapısı tamamen bellidir: Yani iyi ya da kötü şeklinde iki tane değil, koca evrende hayvansal organizmalarda sadece bir tane kolesterol molekülü yapısı vardır.

Peki kolesterole neye göre iyi (HDL-k), neye göre kötü (LDL-k) kolesterol diyorlar diyeceksiniz. Elbette kolesterolün kendisine giydirilen elbiseye göre (taşıyıcı proteinlere, kolesterolün yapıldığı yere göre) kolesterole iyi veya kötü diyebiliyorlar… Elbiseler farklı olsa da, elbisenin içindeki kişi, yani kolesterol molekülü yapısal olarak hiç değişmiyor… Bu konuyu her zaman hatırlamak için Nasrettin Hoca’nın ‘ye kürküm ye’ öyküsünü unutmayın yeter.

Unutulmaması gereken en temel gerçeklik kanda kolesterol değil, lipoprotein adı verilen değişik partiküller (HDL, LDL, VLDL vs.) olduğudur. Yani kolesterolün de içinde var olduğu partikülün artık farklı bir oluşum olduğunu kabul etmek gerekir. Kolesterole ve lipitlere (H=hidrojen), taşıyıcı proteinlere (O=oksijen) diyecek olursanız, kanda dolaşan lipoproteinler (H2O=su) dur ve artık lipoprotein yapısında bulunan kolesterolü çok farklı değerlendirmeniz gerekir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz