Köylünün besin (protein ihtiyacını) ve geçimini sağlamak için sürdürülebilir köy tarımcılığı çerçevesinde serbest gezinen köy tavukçuluğunun sürdürebilirliğine çözüm üretmekle de yükümlü olanların, ne yazıktır ki, köy tavukçuluğunun sürdürülmesini ortadan kaldıracak yasal hazırlıklar içinde oldukları duyumlarını almaktayız.
Yetkililer endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez, ayağı toprağa değmez, dış dünya ile tanışmadan bıçak, ateş, tencere ile tanışan üretim sistemine koşar adım yönelmekte ve yönlendirmektedir. Oysa ki hükümetimizin koşar adım yöneldiği ve yönlendirdiği sistem, birçok gelişmiş ve az gelişmiş ülke ve çiftçileri tarafından kaçar adım terk etmeye başlamıştır.
Son aylarda basında köy tavukçuluğu ve yumurtacılığına karşı yapılan sistemik saldırıya Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Sözcüsü Abdullah AYSU cevap veriyor. Doğal beslenme taraftarlarının hislerine tercüman olan bu yazı 14.02.2006 tarihli Cumhuriyet-Tarım ve Hayvancılık dergisinde yayınlandı.
Tavukçuluğumuz elden gidiyor
Başından bu yana yeterli önlem alınmadığı için felakete dönüşen kuş gribi olayını bir film şeridi gibi üzülerek izliyor, yetkililerin bazı açıklamalarını, yönlendirmelerini taraflı, endişe verici ve çağdışı buluyoruz.
Yaşananları tek cümleyle anlatacak olursak; köy tavukçuluğuna karşı meydan muharebesi uygulanmaktadır, diyebiliriz.
Başka bir deyişle, hükümet bazı uzmanlar tarafından da destekle köy tavukçuluğunu yok edecek olan tek yanlı bir savaş ilan etmiş, savaşın adı da: “Tavuk meydan muharebesi..”
Hükümet ve yetkililer “biz zamanında önlem almadığımız için hastalık yayıldı” diyemedikleri için tavukların hemen hepsini (hastalıklı-hastalıksız) ayrımsız bir biçimde öldürmekte, bütün insanlığın gözleri önünde diri, diri gömmektedirler. Bu tutumun arkasında endüstriyel/fabrikasyon olarak üretilmiş tavuk eti ve yumurtaların üretimine destek olunması vardır. Söz konusu entegre tesislerde üretilen tavukları tüketmenin uygun/doğru olacağı vatandaşa öğütlenerek, niyetlerini ve politik tercihlerini açığa çıkarmaktadırlar.
Bir yandan köylünün besin ve geçim kaynağı olan tavuklar, kazlar, ördekler, hindiler yok edilmekte, yoksul köylüyü daha da yoksullaştıracak tutumlar içine girilmekte, diğer yandan kuş gribinden köy tavukçuluğu yaparak geçinen ve beslenenlerin zararı yokmuş, olmayacakmış gibi bir tutum sergilenebilmektedir.
Zarar gören kesimin sadece “zulüm endüstrisi” olan endüstriyel tavuk yetiştiricilik sektörüymüş gibi basın açıklamaları yapılmakta, köy tavukçuluğunun artık terk edilmesi gerektiği bakanlar düzeyinde açıklanabilmektedir.
Yalnızca endüstriyel tavuk yetiştiriciliğinin kurtarılması için toplantılar düzenlenmekte, ekonomik paketler hazırlanmaktadır. Sürdürülebilir köy tarımı içindeki gezici köy tavukçuluğunun sürdürülmesi için köy tavukçuluğunun zararının karşılanması, tavuk başına verilen tavuk parasına indirgenmekte, köylünün kaybolan kazancını sağlamak ve yaşamak için tutunduğu dalın yeniden oluşturulmasına yönelik çözüm arayışına gidilmemektedir. Bakanların açıklamalarından anladığımız kadarıyla hükümetin Türkiye’de yaşayan vatandaşların durumu ve nasıl yaşadığını bilmediği anlaşılmaktadır. Yok, eğer biliyor da böyle davranıyorsa maksadının sorgulanmasına/tartışılmasına ihtiyaç olduğu orta yerde durmaktadır.
Köylünün besin (protein ihtiyacını) ve geçimini sağlamak için sürdürülebilir köy tarımcılığı çerçevesinde serbest gezinen köy tavukçuluğunun sürdürebilirliğine çözüm üretmekle de yükümlü olanların, ne yazıktır ki, köy tavukçuluğunun sürdürülmesini ortadan kaldıracak yasal hazırlıklar içinde oldukları duyumlarını almaktayız.
Yetkililer endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez, ayağı toprağa değmez, dış dünya ile tanışmadan bıçak, ateş, tencere ile tanışan üretim sistemine koşar adım yönelmekte ve yönlendirmektedir. Oysa ki hükümetimizin koşar adım yöneldiği ve yönlendirdiği sistem, birçok gelişmiş ve az gelişmiş ülke ve çiftçileri tarafından kaçar adım terk etmeye başlamıştır.
Bir kesime “üret“, bir kesime “sen üretme, pazar ol!” deme hakkı olmadığı gibi, bu durum eşitlik hakkına/ilkesine de aykırıdır. Bu yaklaşımı IMF bir çok ülkeye dayatmakta ve birçok ülkede de uygulattırmaktadır. Bu nedenle IMF’nin meşruluğu gezegenimizde yaşayanların tamamına yakını tarafından tartışma konusu olagelmektedir. Tarafsız bir şekilde vatandaşların hepsine aynı hizmeti ayrımsız olarak yapmakla görevli olanların böyle bir tercih kullanma arzusu içinde olması; düşündürücüdür.
Çiftçi sendikaları olarak, yetkililere, “köylüler de vatandaşınızdır” hatırlatması yapıyor olmaktan üzüntülü olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.
Üstelik tercihlerini ve uygulamalarını yalnızca endüstriyel tavukçuluktan yana yapanlar; kuş göç yollarının konaklama yeri olan göl ile deltalarda yeterli önlem almayarak eksik ve kusurlu davranma siciline sahip olması biz çiftçileri endişelendirmektedir.
Bütün bunları söylerken her şeyin aynı şekilde devam etmesi ve sürmesi gerektiğini elbette ki söylemiyoruz.